Kürt meselesinde Acı Fatura, Terör Sarmalı ve Türkiye Meselesi

Example HTML page

Kürt meselesinde Acı Fatura ve Terör Sarmalı

Konu maddi ve manevi kayıplar ile şiddet sarmalına girmiş durumda. Halkımız büyük açılar çekmiş ve çaresiz. Siyasetçiler iktidar yarışında, sorunu çözecek başarıları yok. Devlet konunun güvenlik ve terör boyutunu öne çıkarmış. Hükümetler koltuk derdinde. İş dünyası konudan uzak, aydınlar ürkek ve yetersiz. Gençler ile kurban edilmeye devam ediyor.

Kısır döngüyü kırmak için Öncelikle bakış açısının değişmesi, kararlılığın artması gerekiyor. Yazımızın amacı bakış açısının değişmesine ve konunun çözümüne katkı sunmaktır. Bu bakış açısı binlerce yıl birlikte ve iç içe geçmiş ortak kültürleri medeniyetle buluşturmaktan geçer. Bu bakış açısı kültürel farklılığı zenginlik olarak görmekten geçer. Bu bakış açısı sorunları akılcılık ve çalışma ile çözmekten geçer.

Meselenin tespitinde cevap bulması gereken sorular;

Kürt meselesi doğru tanımlama ve tespitlere dayanıyor mu?

Kürt meselesi Türkiye’nin gündemine ne zaman girdi veya ne zaman sorun haline geldi?

Kürt meselesinde yapılan hatalar nelerdir?

Kürt meselesinde dış etkiler?

Kürt meselesinde uygulanan yöntemler çözüm oldu mu?

Kürt meselesinde doğru yaklaşımlar neler olmalı?

Kürt meselesi doğru tanımlama ve tespitlere dayanıyor mu?

Hangi tanımlama doğru olur?

Kürt meselesi veya Kürt sorunu meseleyi çözen tanımlama değil. Sorunun nedeni Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Laz, Arap kültürü değildir. Türk’ü mesele görmek, Kürt’ü mesele görmek zaten sorunu çoğaltan tanımlamadır.

Bir diğer tanımlama ise doğu meselesi tanımlamasıdır. Bu tanımlama da yine sorunu anlamada ve çözümde sonuca ulaştırmıyor. Konu Doğu bölgesini aşarak günümüzde uluslararası bir boyuta ulaştı. Terör meselesi, PKK meselesi gibi tanımlamalarda konunun temeline inen tanımlamalar değildir. Terörü ve PKK’yı yaratan sorunlara dikkat etmek gerekiyor.

Meseleye neden olan temel konulara göre tanımlama yapmak çözümüne de katkı sunacak.

Yönetimin ehli kişiler tarafından yapılmayışı, saltanat için her şeyin mubah görülmesi, yönetimi kutsayan anlayış, tutucu gelenekler, hukuk ve adaletin yetersiz kalması, kültürel ve kişisel hakların gelişmemiş olması, dini taassup, ekonomik ve siyasi eşitsizlik,  tarihi hatalar, toplumsal çekişmeler, geri kalmışlık, hatalı çözüm arayışları, bölgesel nedenler, ülke dışı faktörler, terörün kullanılması, şiddet taraftarlığı, siyasi bölücülük, etnik bölücülük, ülke bölücülüğü gibi temel konular etrafında sorunlar oluşmaktadır.

Bu tanımlamanın en başında yönetsel mesele ve toplumsal yansıması olmalıdır. Konu gelip hatalı yönetim ve bölücülükte tıkanmakta. Konu hepimizin meselesidir. Çözümün birinci adresi ise ülke yönetimi ve halktır. İçeriğini doğru doldurmak şartı ile bizim tanımlamamız Türkiye meselesidir. Yazımızın ilerleyen aşamasında konuyu Türkiye meselesi olarak isimlendireceğiz.

Siyasi partilerin ve toplumun milliyetçilik yaklaşımı

Siyasi partilerin yaklaşımını dört temel anlayışta tarif edebiliriz. Siyasi partilerin ve siyasi örgütlerin yaklaşımlarını içine alan bu tarif konunun siyasi boyutunun birinci basamağıdır.

Kültür Milliyetçiliği: Kültür üzerine kurulan milletçilik anlayışıdır. Belirlenen kültürel değerlere uyanlar milletin bireyi kabul edilmekte ve her vatandaş bu çerçevesinde eşit haklara sahip olmaktadır.

Medeniyet ve hukukta önde olan ülkeler kendi kültürleri ve hukuku çerçevesinde başka ülkelerin insanlarını kendi yurttaşları ile aynı ve eşit kabul edebilmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk yurttaşlığa ve kültüre dayalı milliyetçilik anlayışını anayasanın ve devrimlerin temel ilkesi olarak kabul etmiştir. Bu anlayış vatan üzerinden yaşayan halkın, ortak kültür, bir arada yaşama anlayışı ve medeniyeti hedefleyen ilkeleri barındırır.

Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı dünyada olduğu gibi Türkiye’ de de kavimcilik, ırkçılık, ümmetçilik ve siyasi milliyetçilik kavramları ve uygulamaları ile gölgelenmiştir. Devlet ve siyasi partiler Atatürk’ün belirlediği kültüre ve yurttaşlığa dayanan milliyetçilik anlayışını uygulamakta yanlışlıklar içine düşmüştür.

Kavim milliyetçiliği: Bu yaklaşım milliyetçilik anlayışını kavime dayandıran anlayıştır. Kavim kültürü, kavim tarihi, kavim birliği üzerine kurulan bu anlayış çok kültürlü dünya ve çok kültürlü horasan, Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya, Balkanlar’da ayrışmaların ve çatışmaların artmasına yol açmıştır. Bu etkinin bir yansıması da Türk Milleti tanımını etnik temele göre tanımlanması ve ayrıştırılmasıdır.

Ümmet yaklaşımı: Bu anlayış din ekseni üzerinden üretilmiş ve savunulmuştur. Daha çok siyasi dincilik ve mezhepçilik anlayışına dayandığı halde dinin temeli olduğu tezi üzerine bina edilmiştir.  Osmanlı hanedanlığı çok inançlı, çok kültürlü bir topluma sahip olduğu halde kendi bekası için mezhepçi ümmetçilik anlayışına dayanan uygulamalar yapmıştır. Cumhuriyet kültür milliyetçiliğini kabul etmesine rağmen, Ümmet milliyetçiliği dinci partiler yolu ile tekrar Türkiye’nin gündemine sokulmuştur.

İdeolojik milliyetçilik: Teoride Kavim milliyetçiliği üzerine inşa edilen fakat uygulamada içinde bulunulan siyasi hareketin savunulmasını hedefi alan milliyetçilik anlayışıdır. Aynı kavimden olduğu halde kendi siyasi görüşünden ve inancından olmayanı dışlayan anlayıştır. Bu anlayış kendi kavminden olduğu halde kendi siyasi görüşünden olmayanı ihanet ile suçlamaktadır.

Kürt meselesi Türkiye’nin gündemine ne zaman girdi veya ne zaman sorun haline geldi?

Meselenin ilk temelini Osmanlı attı:

Kürt meselesi ilk olarak Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim zamanında meydana çıktı. Yavuz, Safavilerin Türkmen’ler içinde yayılan ilgi ve sempatisini saltanatı için tehlike gördü. Safeviler ve Türkmenlere karşın Kürt kültürünü ve inancını tampon bölge olarak Kars’tan Kuzey Irak’a oradan Malatya ve Maraş’a kadar geniş bir coğrafya ya kılıç zoru ile yaydı.

Ağalar ve şıhlar Osmanlı padişahlarına biat edip kendi bekalarını kurarken bu bölge halkının esaret ve cehalet ile yüzyıllar boyunca yönetilmesine neden oldu.

İkinci önemli Kırılma: Hamidiye alayları ve uygulamaları. Osmanlı gücünü kaybedince doğu ve güneydoğuda aşiretlere ve ağalara dayalı silahlı birlikler oluşturuldu. Hamidiye alayları ile padişaha bağlı oluşturulan aşiretler, güç elde edince bu gücünü özellikle Ermeni, Süryani, Keldani, Ezidi ve Türkmen’lere karşı kullandılar.

Üçüncü önemli kırılma: Bu kırılma ise milliyetçi akımların ortaya çıkması ile yaşandı. Milliyetçi akımların bölgeye gelmesi ise 1915 yıllarından sonradır. Milliyetçilik akımları ümmetçilik ve aşiretçiliğin hakim olduğu doğu ve güneydoğu bölgesinde yansıması feodalitenin güçlenmesi olarak kendisini gösterdi.

Dördüncü kırılma: Cumhuriyeti yönetimi ümmetçilik, aşiretçilik, mezhepçilik, kavimcilik, içerisinde birleştirici unsur olarak vatandaşlığa dayalı millet kavramını resmi hale getirdi. Türk kimliği ile ifade edilen vatandaşlık kavramı yüzlerce yıl ayrışmış toplum içerisinde yansımaları farklı faklı oldu. Bu farklı milliyetçilik yansımaları devlet yönetiminde de de zaman zaman açığa çıktı.

Koçgiri, Dersim, Şıh Sait, Ağrı gibi olaylarda eksiklikler, hatalar, yanlışlar dikkate alınarak meseleyi çözecek sonuçlar çıkarılamadı. Doğru çıkarımı ne devlet yapabildi, ne aydınlar yapabildi, ne de siyasi partiler yapabildi.

Bu olaylar ve doğuda diğer isyan ve bu isyanların bastırması esnasında yaşanan hatalı yaklaşımlar daha sonra gelişen Kürt meselesinde siyasi etki yarattı.

Beşinci kırılma: 1960 yıllardan sonra:  Mustafa Kemal Atatürk’ün vatandaşlığa ve kültüre dayanan milliyetçilik anlayışı devlet ve topluma yerleşmemişken 1960 lı yıllardan sonra gelişen Batı (Nato) ve SSCB birliği (Varşova Paktı? arasındaki soğuk savaşta Kürt meselesi kullanılan konulardan biri oldu. Birisi Kürt meselesini ulusal mesele haline getirip kendisine zemin oluştururken, diğeri bu mesele üzerinden gelişen toplumsal hareketleri bölme ve parçalama aracı olarak kullandı. 1970 yılından sonra PKK’nın doğuşuna giden süreç böyle başladı.

Altıncı kırılma: Sağ-Sol çatışmalarının zirveye çıktığı zaman 1980 yılından askeri ihtilalin sonuçlarıdır. Askeri ihtilal siyasi hareketlerin üzerinden silindir gibi geçmiştir.  Siyasi hareketlerin üzerindeki İşkencelerin ve adaletsiz uygulamaları Apocular olarak bilinen PKK’nın güçlenmesine zemin oluşturdu.

1984 yılında PKK silahlı mücadele adı altında ile başlattığı isyan ve ayrılıkçı hareket devlet yöneticileri tarafında sadece terör meselesi olarak görüldü ve çapulcu olarak tanımlandı. Mesele güvenlik görevlerine devredildi. Sert ve yer yer halkın tepkisini çeken uygulamalar ile PKK kendine bir taban oluşturdu.

Bu dönemde ülkeyi yönetenler Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani’yi meşrulaştırıp onarın önünü açan politikalar izlediler. Bu Irakı’n ayrışmasının başlangıcı oldu.

Yedinci kırılma: 1990 yılından sonra ideoloji temelli Kürt siyasi hareketleri kavim anlayışa geçmesi oldu. Kürt meselesi artık bu tarihten sonra kavimci bir çizgiye kaydı. Bu kavimcilik daha ziyade PKK çizgisinde gelişti. Hükmet ise bu dönemde daha baskıcı politikalar izledi. Köy boşaltmaları ve faili meçhul cinayetler ile süreç büyümeye devam etti.

Irak’ta Talabani, Barzani’nin ve ABD çekiç gücünün Türkiye tarafından desteklenmesi bölgede hem Talabani ve Barzani’nin yükselişine hem de PKK’nın kuzey Irak’a yerleşmesine neden oldu.

Kürt meselesinin uluslararası alanda daha fazla yer alması ile sonuçlandı.

Sekizinci Kırılma : Açılım süreci ve Arap kanlı baharı. 2002 yılında iktidara gelen siyasi hareket 2007 yılı itibarı ile değişik isimlerle açılım başlattı. Açılım bir kaç kişinin bildiği ve içinde meclisin, siyasi partilerin, halkın olmadığı bir süreçte sonuç alınmaya çalışıldı. Süreç uluslararası boyutu ile başladığı halde yerel unsurlar dışlandı. PKK silah bırakıp şehre ineceğine, şehirlerdeki dağa çıkıp resimler verdiler.

Sonra PKK dağdan indirdiği silah ve bombaları kendi halkının şehirlerine yerleştirdi. Devlet ise kendi şehirlerini savaş görüntüsü vererek geri aldı. Bu sürecin sonunda binlerce ölüm ve tahribat ile mesele daha fazla siyasallaştı ve halkın içine ayrılık fikirleri derinleşti.

Yine bu zamanda Arap baharı altında başlayan süreç Arap ülkelerinin bazılarının kanlı bir sürece girmesine neden oldu. Libya, Suriye, Yemen, Irak çok kanlı olmak üzere bölge adeta kan gölüne döndü. Yüzbinlerce insan öldü, Milyonlarca insan ise yeniden ve yurdundan oldu.

Kuzey ırakta yapılan hataların daha sınırsız ve kontrolsüzü Suriye’de yapıldı. Başlangıçta Türkiye daha sonra ise ABD’nin hataları ile PYD otonom oluşturdu. Ordu kurdu ve batılı ülkelerin bazıları tarafından desteklendi.

Türkiye meselesinde yapılan hatalar nelerdir?

  • Saltanatçı anlayış, Saltanatın korunması için Osmanlı hanedanlığının yaptığı hatalar.
  • Milliyetçilik kavramanın ümmet, kavim ve ırk kavramları ile karıştırılması.
  • Siyasi, sosyal, kültürel ve tarihi boyutunun analizinde eksiklikler ve hatalar.
  • Kültürel ve siyasal haklarda yetersizlik.
  • Yöneticilerin sorunu basite indirgemesi ve çözümü güvenlik güçlerine bırakması.
  • Devlet organlarının halka hizmette yetersiz kalması.
  • Geri kalmışlık, feodal yapının kırılmaması, gelenek ve dini taassup.
  • Soğuk savaşın etkilerini azaltacak politikaların olmayışı. Soğuk savaşta taraf olunması.
  • Ülke dışından yansıyan politikaların boşa çıkarılamayışı.
  • Komşular ile ilişkilerde yanlış politikalar.
  • Aydınların meseleyi tanımlamada hatalı yaklaşımları.
  • Terör kavramlarının siyasi çekişmelerde kullanılması, bu kavramların siyasi ve toplumsal algı ve yansımalarının dikkate alınmayışı.
  • Siyasi hareketlerin ayrımcılığa karşı yola çıkıp, ayrımcılığın tarafı haline gelişinin tespit edilemeyişi ve analizinin yapılamayışı.
  • Meselenin çıkışına etki eden unsurların dikkate alınmayışı, Meselenin sadece terör boyutunun görülmesi ve bu boyut üzerinden politika ve uygulamaların yapılması.
  • Siyasi boyutuna cevap verilmesinde eksiklikler. Siyasi hareketlere karşı yapılan sert uygulamalar.
  • Gençlik hareketlerin anlaşılması yerine sert ve yasalar ile bastırılmaya çalışılması. Bu baskıların zamanla şiddete ve teröre evrilmesi
  • Halkın yönetimde ve denetimde yeterince yer verilmeyişi

Türkiye meselesinde dış etkiler?

  • Batılı devletlerin konuyu bakışları ve uygulamaları
  • Soğuk savaş dönemlerinde izlenen politikalar.
  • Komşularda izlenen politikalar.
  • ABD ve Rusya’nın politikaları.

Türkiye meselesinde uygulanan yöntemler çözüm oldu mu?

Türkiye meselesinde ortaya çıkan insan kaybı, ekonomik ve sosyal tahribat, uluslararası mesele hanine gelmesi, meselenin çözülmediğinin göstergesidir. Mesele çözülemediği gibi zaman olarak on yıllarca sürmüş ve coğrafya olarak yayılmıştır. Artık mesele acı reçete ile çözülecek sonuca ulaşmıştır. Bu durumda herkes ülkenin ve halkın geleceği için sorumluluk almalı ve çözüme el birliği ile ulaşılmalıdır.

Türkiye meselesinde doğru yaklaşımlar neler olmalı?

Meselenin tanımlanması, çözümü yekin yeniden ele alınmalıdır.

  • Barış esas, savaş ise zorunluluktur. Meselenin çözümünde seçenekler dikkate alınmalıdır.
  • Meselenin siyasi, kültürel, tarihi boyutu; terör ve güvenlik boyutunun öne çıkarılmalıdır.
  • Mustafa Kemal Atatürk’ün millet tanımına dönülmeli ve bu tanım yurttaşların kültürünü içine alacak şekilde genişlemelidir. Millet tanımı yurttaşlığa, ortak kültüre, bir arada yaşama iradesi ve medeniyet kavramlarına göre yeniden uygulanmalıdır.
  • Dil, edebiyat, tarih konusunda Türkiye’nin ortak değerleri bozmadan yurttaşların değerlerini yaşatacak politikalar üretilmeli.
  • Hak arayan, itiraz eden, farklı düşünü, farklı siyaset yapan terör ile aynı kefeye konulmamalıdır.
  • Gençlik hareketleri terör kavramları ve uygulamalarının dışında tutulmalı, siyaset yapan gençliğe terör muamelesi yapılmaması gerekir. Masumane başlayan gençlik hareketlerinin hatalı uygulamalar ile şiddete ve teröre kaydığı gerçeği dikkate alınmalıdır.
  • Siyasi partiler meselenin temeline inip siyasi olarak çözümler üretmeli ve siyasi hareketlere karşı siyasi cevaplar vermelidir.
  • Siyasi partiler konuyu siyasi çekişme aracı olarak görmemeli, rakiplerini zora sokacak yaklaşım verine çözüm odaklı yol izlemeli.
  • Yakalanan PKK’lıları devlet nasıl birey olarak dikkate alıyor, yargılıyor, cezaevlerinde barındırıyor ve koruyorsa çözüm için de muhataplar bulabilir. Bu muhatabın başında ise vatandaşlarımız gelmektedir.
  • Terör örgütlerine katılan kişiler vatandaşlarımızın akrabalarıdır. Meselenin muhataplarının başında doğrudan vatandaşlar gelmektedir. Anneler babalar evlatlarının dağa çıkmasına onay vermemişlerdir. Anne ve babalar çözüme katkı sunabilir.
  • Vatandaşların meşrutiyet yeri olan meclis meselenin ve çözümün en önünde yer almalıdır. TBMM bu konuda ortak mutabakat ile çözümün merkezide olmalıdır.
  • Anayasada yer alan eşitlik, kültürel ve siyasi haklar, hukuk ve sosyal devlet ilkeleri uygulamalarda eksiklikler giderilmelidir.
  • Devletin yaptığı geçmiş dönem uygulamalar objektif olarak incelenmeli, yapılan hatalar özveri ile kabul edilmelidir.
  • Mesele ile ilgili devlet yöneticileri ve ilgili birimler düzenli olarak raporlar hazırlamalı ve bu raporlar Hükümetlerin değerlendirmeleri sonrasında TBMM’de görüşülmelidir. Günümüze kadar devlet yönetim tarafından kamuoyuna yansıyan bir rapor yoktur.
  • İstişare, şeffaflık, çoğulculuk siyasete, devlete ve topluma hakim olmalı. Devletin kutsallığı Halkın kutsallığı ile aynıdır. Devleti korumanın yolu halkı korumaktan geçer.
  • Osmanlı hanedanlığının yaptığı hatalara düşülmemeli. Koruyuculuk, ağalık, şıhlık ayrıcalıklı olmamalı. Hükümetler ve devlet vatandaşları yandaş olan veya olmayan olarak tanımlamamalı ve bu yönde uygulama yapmamalıdır. Vatandaşlık kavramına göre uygulama yapılmalıdır.
  • Bölgesel kalkınma ve kültürel gelişme yine öncelikler arasına alınmalı. Geçmiş dönem kalkınma politikaları yeniden gözden geçirilmeli.
  • Konun tarihi boyutu akademik olarak incelenmeli ve çözümünde dikkate alınmalıdır.
  • Terörle mücadelede başarı; yaşamını yitirenlerin sayısının çokluğu başarının göstergesi değildir. Maddi ve insan kaybı ne kadar az olursa çözüm o kadar kolay olur
  • Terör kavramı uluslararası hukuka göre olmalı. Terör uygulamaları soğuk savaş dönemi uygulamalarından arındırılmalıdır.
  • Silah veren ile ekmek veren aynı kefeye konulmamalı. Kurban edilenler ile kurban edenlere aynı muamele edilmemelidir.
  • Suriye, Irak yurttaşları arasında ayrımcılık yapılmamalı. Bu ülkelerde yaşayan kimlikler inanç ve etnik durumlarına göre değerlendirilmemelidir.
  • Terör, şiddet, ayrılıkçılık, hukuksuzluk, baskı, nefret, öç alma meseleleri büyüten unsurlar olduğu tahribatları ile daha iyi anlatılmalı.
  • Şeffaf olmayan, halka hesap vermeyen, yasalarla denetlenmeyen her türlü siyasi hareketten özellikle gençler olmak üzere halkımız uzak durulmalıdır.
  • Tarihten ders çıkarmak gerekir, geçmişin kavgasını vermek veya intikamını almak yerine geleceği inşa edecek dersler çıkarmak gerekir.
  • Ülke ve halkın ayrışmasını, şiddet veya terör yöntemleri kullanarak elde etmeye çalışanlara karşı fikri karşı duruş toplumun tüm kesimlerince yapılmalıdır.
  • Çocuk yaşta, özgür iradesi ile karar veremeyen ve ortamın etkisi ile dağa çıkanların kazanılması veya çıkmadan önce tedbir alınması gerekiyor.
  • Bölgede dış ülkelerin amaç ve faaliyetlerinin doğru analiz edilmesi ve bu amaçları boşa çıkaracak politikalar izlenmelidir.

 

Not: Kişisel değerlendirme olan bu yazımız barışa, birliğe katkı sunacak görüş ve eleştirilere açıktır.

22.01.2022

Nihat Vural

Cemhaber.com

Example HTML page
7 More posts in Blog category
Recommended for you
Munzur Vadisi’nde keşfedilen çan çiçeği

Munzur Vadisi’nde keşfedilen çan çiçeği İlgi uyandırdı. TÜBİTAK tarafından “Türkiye Çan Çiçeklerinin Revizyonu Projesi” kapsamında...