Doğuda Türk Batıda Kürt Olmak
Türk, Kürt, Zaza, Arap, Ermeni, Rum, Laz vs. kimliklerden hangisine sahibiz? Son yıllarda bu soru Tunceli olmak üzere Türkiye gündemine sokuldu. Suriye ve Irak etnik ve inanç ayrışması ile bölünme sürecine sokuldu. Türkiye’de ise PKK ile başlayan silahlı ayrılıkçı isyan ile ölümler artmakta ayrışma ve çatışma derinleşmektedir. Açılım politikaları, savaş politikaları, terör söylemleri ile Irak ve Suriye benzeri bölünme Türkiye’nin kapısına dayanmış durumda.
Biz kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz? Görünüşümüz insan, özümüzde insan mı? İnsan nasıl yaratıldı? İnsan’ın hakikati nedir? Ben nasıl bir İnsan’ım? Gibi soruların yerine soyumuz kim? soyumuz Türk, Ermeni, Kürt, Arap, Fars vs. hangisi? sorusu aldı. Bir soy sop araştırması ile kim olduğunu bulmaya çalışıyor insanlar. Tunceli’de bu soruların cevabını veren erenler, insan hakikatinin ve yaratılışının bir olduğunu ve Yüce Tanrı’dan olduğunu, bedenin ölümlü, özünün ölümsüz olduğunu yaşayarak gösterdiler. Yetmiş iki millete bir bakmak, olgun İnsan olabilmek Dersim’ın temel anlayışı oldu. Kimliklerini ocakları ve aşiretleri ile tarif ettiler.
Dersim üzerinden Anadolu, balkanlara kadar uzanan 1500 yılardan önce göç eden topluluklara Türkmen denildi. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan selim, Safevi Padişahı Şah İsmail arasında geçen 1514 çaldıran savaşından sonra Kürt aşiretleri Osmanlı politikalarını doğuda uygulayan taraf oldu. Yavuz Sultan Selim çoğu Türkmen olan toplulukları kendi hanedanlığına tehlike olarak görerek Rafizi, Kızılbaş suçlaması ile binlercesini katletti. Dersim’de 1514 yılında Türkçe, Ermenice, Zazaca, az da olsa Rumca konuşulurken bu dillerin arasına Kürtçe de dahil oldu. Çoğunluğu Türkmen olan ve Horasan toplumları ile karışmış Alevi, Kızılbaş topluluklar “Katli vacip” fetvaları ile katliama uğradılar. Bu katli vacip anlayışı daha sonra 1891 Hamidiye alayları eliyle Ermeni Süryani, Ezidi, Kaldani inanç ve kültürlerine yöneldi. Bu topluluklar da katliamlara uğradıkları gibi kültürleri ve inançları büyük oranda bölgeden silindi. Canlarını kurtarmak isteyen, Kürtçe konuştu ve bir kısmı kendini Kürt kabul etti.
Batıda başlayan milliyetçi akımlar 1900 lü yıllardan sonra Doğu’da yaşayan toplulukları da etkilemeye başladı. Ağa ve Şıh yönetimindeki topluluklarda ulusal bir yön bulunmadığı halde gelişen siyasi ve batı destekli Kürtçülük akımları ile doğuda bulunan herkes Kürt kimliği altında değiştirilmeye ve dönüştürülmeye başlandı. Tarihte Kürt olarak tanımlamamış Kürtçe konuşan ve Zazaca konuşan topluluklar, Kürt kimliği altına sokuldu. 1970 den sonra başlayan sınıflara dayalı tanımlamaların yerini, 1984 yılından sonra Kürtçülük tanımlamaları aldı.
Tunceli; Horasan, Anadolu, Mezopotamya kültürlerinin izini taşına bir bölgedir. Türkmen, Kürt, Ermeni, Zaza, Fars, Arap olmak üzere birçok kültürel kimliğin izlerini içinde barındırır, Musa, İsa, Muhammed dininin değerlerini içinde bulundudur. Kültürel ve inanç zenginliğini yaşayan insanları farklılıkları var diye birbirinden ayırmak, birini diğerinden üstün tutmak, düşman ilan etmek Tunceli inanç ve kültürüne uygun bir düşünce değildir.
Koçkiri, Baba Masun, Kureyş, Ağuiçen, Sinemli, Çarek, Bahtiyar gibi birçok aşiret ve ocaklar tarihte kendisini Kürt olarak isimlendirmediği, Kürtleri de “Guro” olarak isimlendirdiği halde Kürtçü siyasi hareketleri ile Kürt olarak yapılmaya başladı. Seyyit Rıza Kürt olmadığı halde onu uydurma söylemlerle Kürt siyasal hareketin lideri gibi göstermeye başladılar. Yine Şıh Said’i Kürt olmadığı halde Kürt isyancıları arasına soktular. Dersim’de 1938 yılında batıya zorunlu iskan ettirilen aileler, 1960 yılından sonra Doğudan batıya göç eden aileler, batı şehirlerinde Kürt olarak tanımlandılar. Doğuda kendilerini Kürt olarak tanımlamayan topluluklar batıda ayrımcı söylemlere maruz kalarak Kürt olarak adlandırıldılar.
Kürt ismini taşına kitapların tamamı doğuda yaşayan toplulukların tamamını Kürt kabul eden anlayışa göre yazıldı. Doğuda olan isyanlar, ya Ağa isyanı, ya da şıh isyanı olduğu halde Kürt isyanı olarak tanımladı ve yazıldı. Osmanlı devleti ile aralarında sorun çıktığı için ayaklanan Ağa ve Şıhlar kendi etkisinde olan toplulukları isyan ettirmekten hiçbir zaman çekinmediler. Osmanlı devleti ise bölgeyi böl parçala, birbirine düşür politikası ile hep ağaları ve şıhları kullanarak bölgenin kavgalı ve geri kalmasını sağladılar.
Atatürk devlet yönetiminde geldiği zaman ilk işi Osmanlının bu yanlış politikalarına son vermek oldu. Devlet içindeki saltanatçı anlayış, bölgenin yüzyıllar süresince birikmiş sorunları, ağa, şıh ve aşiret anlayışı, dini taassup Atatürk’ün devrimlerinin başarılı olmasına mani oldu. Cumhuriyet yöneticileri ise halkın sorunlarına yeterli çözüm üretemediler. Yoksulluk, cehalet, birikmiş sorunlar, hatalı yönetim anlayışları ile doğuda halk devletten uzaklaştı ve bu ayrılıkçı Kürt siyasal hareketlerin etkisine girdi.
Doğduğum köy Tunceli, Hozat, Torut köyünde Türkçe öncelikli olmak üzere Kürtçe ve Zazaca bir arada konuşulur. 1914 yıldan önce Ermeni’ce de konuşulurdu. Köyümde Kürtlere “Guro” veya Gurolar” derlerdi. Atalarımız kendilerini Kürt olarak tanımlamadığı halde batı illerine göç edin köylülerimizin bir kısmı Kürt olarak tanımlanmaya başladı. Köyümüzde lakabı ile çağrılan Cemal Gündoğdu, İstanbul’a gelince Kürt Cemal olarak bilindi, tanındı.
Solu bölüp parçalamak için kullanılan Kürt siyasi hareketi günümüzde Türkiye’yi bölmek ve parçalamak için kullanılmaktadır. Tarihsel hatalar, haksızlıklar, cehalet, dini taassup, yönetim hataları ile sorunlar çözülememiştir. Binlerce yıl birlikte yaşayan, iç içe geçmiş, üst üste binmiş tarih ve kültürler ayrıştırılmakta ve parçalanmaya çalışılmaktadır.
Önce Dünya’lı olarak insanız. Sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Türk’üz. Türk ortak kültürümüzü ve milletimizi temsil eder. Her yurttaş aynı değerdedir. Tüm insanların kanı birdir. Kavim, ümmet, soy anlayışına dayanan millet tanımlaması binlerce yıllık kültürümüze ve inancımıza aykırılık teşkil eder. Türkiye’nin sahip olduğu kültürel kimlikleri Türkmen, Ermeni, Rum, Kürt, Zaza, Süryan, Arapi Laz vs. olduğu gerçeğini kabul ederek İnsan, vatan, ortak kültür ve medeniyet anlayışına dayanan millet tanımlamasına geri dönmeliyiz. Ne kadar Türk isek, o kadar Türkmen, Ermeni, Rum, Kürt, Zaza, Süryani, Arap, Laz, Çerkez’iz.
Binerce yılda oluşmuş ortak Kültürümüzü korumalı, geliştirmeli, bu kültürümüzü besleyen diğer kültürlerimizi de zenginlik kabul ederek İnsanlık yolundan yürümeliyiz.
Nihat Vural
10.03.2019
www.torut.com