Saltanatçı Şeriat ve Katli Vacip anlayışı
Şeriatın gerçek manası
Şeriat kötülükten uzaklaştıran kurallar demek. Günümüzdeki karşılığı ise hukuk kurallarıdır.
Manası ise; Şer kötülük, at ise uzaklaştır yani kötülüğü içinden at, kendinden uzaklaştır ve iyiliğe ulaş demektir.
Dini hükümlere şeriat dendiği gibi ülkelerin kuralarına şeriat veya hukuk denir.
Yeryüzünde din adına ve hukuk adına birçok kurallar bulunmakta. Vahabi şeriatı, Selefi Şeriatı, Muaviye şeriatı, Osmanlı şeriatı, Medeni Hukuk, Devletler Hukuku gibi sayısı ülke, gelenek ve inaçlara göre değişmektedir.
Allah ile kul arasındaki kurallar ilahidir ve değişmez. Resuller aracılığı ile toplumlarda yaşama geçmiştir. Bu kurallara uyanlar olduğu gibi iktidara gelen yöneticiler eli ile değiştirilmiş ve kendi menfaatleri için kullanılmıştır.
Hangi Şeriat:
Allah’ın şeriatı mı? Saltanatın şeriatı mı?
Allah, Musa, İsa, Muhammed’in şeriatı mı? Ahlak, sevgi, hizmet kuralları mı?
Firavun, Muaviye, vahabi, Işid ve Dünya’yı yönetme iddiasında bulunanların şeriatı mı?
Yüzce Tanrının şeriatı doğruluk üzerine, insanlığa hizmet edip Yüce Tanrıya ulaşma üzerinedir.
Saltanatın şeriatı ise İktidar, devlet, makam elde etme ve insanları yönetmek üzerinedir.
Şeriat ve hukuk kuraları ile daha medeni ve daha bireysel insan haklarına doğru gelişmektedir. Bu gelişme sancılı ve bir o kadar da şiddetli devam etmektedir.
Saltanat şeriatı isteyen bilmeli ki bunu elde etmenin tek yolu kötülüklerden uzaklaşmaktır. Saltanatın şeriatını isteyen bilsin ki bunun sonu Dünya’dır, sonsuz gönlü kaybedip sonlu benlik kuyusunda kaybolmaktır.
Ey Şeriat isteyen; artık Allah’ın kuralları ile İnsanların kuralarını yarıştırma. Yüce Tanrının kurallarına uymak için tek bir engelin var o da kendi benliğin, kendi nefsindir. Kendi cehaletin, kendi hırs ve ihtiraslarındır.
Katli vacip anlayışı
Saltanatçı şeriat anlayışlarının en önemli sonucu cihat altında istila, talan ve katliamlar ile ganimet elde etmek, elde edilen bu ganimetler ile hükmetmektir. Bu amacı elde etmek ve korumak için Katli vacip fetvaları ile kendilerine biat etmeyen ve karşı gelen kişi ve kültürleri katledilmesidir.
İlk insan Adem ve Havva ile başlayan Ahlak yine kendi oğlu Kabil’in menfaat için kendi kardeşi Habil’i öldürmesi ile çiğnenmiştir. Kendi çıkarı için her şeyi mubah gören bu anlayış o günden bu güne kadar yeryüzünde kan dökmeye devam etmektedir. Bu menfaat bazen kutsal değerler ile perdelenir, bazen gelenekler ve kültürler ile perdelenir, bazen ideoloji ve idealler ile perdelenir.
Hz. Muhammed’den sonra bazı halifeler ile başlayan cihat adı altında yapılan istilalar Emeviler, Abbasiler ve Osmanlının bir döneminde de devam etmiştir.
Osmanlı hanedanlığına devletin bekası için Fatih Sultan Mehmet tarafından verilen kardeş katli daha sonra gelen padişahlar tarafından saltanatın yani kendi padişahlığının bekası için kullanıldı. Baba, kardeş, oğul, yeğen katledilirken padişahın bekası için daha sonraki yıllarda Katli Vacip fetvaları ile yüzbinlerce Türkmen öldürüldü. Bu beka meselesinin son kurbanları ise, Ermeni, Rum olmak üzere Osmanlı yönetimindeki halk oldu.
Cumhuriyet ile birlikte Osmanlı saltanat anlayışının yerini Halka dayalı rejim alsa da saltanatçı anlayış bu sefer devleti kutsallaştırma üzerinden var olmaya devam etti. Cumhuriyet Halka daha fazla yer vermek isterken, devleti kutsallaştıranlar ise kendi konumlarını daha da güçlendirmek istiyorlar.
İktidara hakim olanlar, ihanet ediyorlar diye ile kan dökerken kendilerinin halka yaptıkları ihanetlerin hesabı ise sorulamadı.
Dünya’ya hakim olma veya kendi devletinin çıkarlarını yükseltmek veya kişisel çıkar elde etmek için her şeyi yapmayı meşru gören anlayış “Katli Vacip” anlayışıdır. Kabil’den beri insanoğlu kendi menfaati için kan dökmeye veya sömürmeye devam ediyor.
Günümüzde şeriat isteriz diye bağıranların ve mücadele edenlerin dayandığı temel, özünden uzaklaştırılmış istilacı ve cihatçı anlayıştır. Bu anlayış kendisinden olmayanı katli vacip gören saltanatçı anlayıştır. Bu iki anlayışta İslam ve insanlığın önündeki en birinci engeldir. Bu engelin temelinde cahiliye dönemi anlayışlar ile hırs ve ihtirasla kör olmuş ve insanlıktan uzaklaşmış anlayışlar var.
Ahlak, sevgi, hizmet ve hakikat üzerine kurulmuş İslam ve insanlık ile menfaat, nefret ve intikam üzerine kurulmuş irtica arasındaki mücadele İnsanlığın geleceğine yön verecek.
Yüce Tanrı’nın verdiği canı alma konusunda kendine görev biçenler Yüce Tanrı’ya savaş açan zalimlerdir. Bu zalimlerin sonu elbette hüsran olacaktır.
Bir karıncayı yaratamayan İnsan’ın başkasının kanını dökmeye cüred etmesi ve bunu yapması zulmün büyüğüdür. Bu zulme Allah ve İslam’ı kalkan olarak kullanması ise zulmün en büyüğüdür.
Yüce Tanrı tarafından verilen inanç hürriyeti ve yaşam hürriyeti sadece yaşamlar ve inançlar tehlikeye düştüğü zaman kısıtlanabilir.
İnsanlık tarihinde ve ülkeler tarihinde katliamlar ile dolu acılar var. İnsanlık ve ülkeler bu acılardan ders çıkarmalı ve bir daha bu acıların yaşanmasının önüne geçmelidir.
05.05.2021
Nihat Vural